ZİHNİYET DEĞİŞİMİ…
İlk insandan günümüze doğru gerçekleşen tüm yenilikler, insanı fıtratından, ürettiği insanlık değerlerinden uzaklaştırdı. İnsan yaptığı yanlışlıklarla insanlık eşiğinden uzaklaşırken, diğer bir yandan da kul olma sınavını kaybediyordu.
Modern zamanlar denilen zamanlara baktığımızda işler çığırından daha hızlı çıkıyor, insanlık kumaşı yırtıldıkça dikiş tutamaz oluyordu. Çılgın bir savrulma, hızlı bir çürüme, derin bir kokuşma tüm coğrafyalara yayılıyordu.
Habil ile Kabil, hak ile batıl evirilip çevrilerek zamanı,
mekanı ve insanlığı tükete, kirlete çıkış umudu hevesiyle sanayi devrimleriyle buluşuyor ama yine huzura eremeyen, savrulmaya devam eden insan oluyordu.
Sanayi devrimlerini geliştiren insan ürettiği yeni kavramlarla yine ırkını sükutu hayale uğratarak aydınlığa değil, karanlığa doğru koşturmayı becerebiliyordu.
Sanayi devrimleri ile kurulan modern dünyada ne kapitalizm, ne sosyalizm, ne de komünizm insanı ve insanlığı yüceltmiştir. Modern dünya insanı, insanlığı yaşamın dışına itmeye, atıl duruma getirmeye, çöplüğe atmaya başlamıştır. İnsan ve insanlık azınlık olan beyaz adamın beyazlarının ekonomik oyuncağı haline getirilmiştir…
Modern dünyanın temeli tüketim toplumu üzerine kurulurken ana eksenini, tüketmek, kirletmek, israf etmek üzerine yükseltilmeye çalışıyorlar…
Bu gün ki modern dünyanın bilimi, tekniği ve eğitimi sürekli karı, sınırsız büyümeyi, lüks yaşamı, sınırsız tüketmeyi, sınırsız çöp üretmeyi, varlıkları, değerleri, çevreyi ve insanı israf etmeyi gerekli kılıyor…
Modern dünyanın geliştirdiği kavramlar, ürettiği sistemler, yaptığı eğitimler “Kabil” zihniyetinden beslenmeye devam ettiği sürece hiçbir şeyinde değişmesi mümkün olamıyor elbet…
Derin ve köklü bir zihniyet değişim ve dönüşümünün olması gerekmektedir. Artık “Kabil” zihniyetinin modern dünyaya vereceği hiçbir şeyi kalmamıştır. Şimdi “Habil” zihniyetinin zamanı, eylemi, söylemi yeryüzüne yayılım göstermelidir. Bu keyfiyet değil ihtiyaç ve mecburiyet gereğidir…
Modern dünyanın dayattığı devlet anlayışını “Habil” zihniyetine, “hak” medeniyeti anlayışına göre yeniden düzenleyerek millete, topluma, insana bakışını fıtrata uygun hale getirmeliyiz. Devlet teşkilatı; insanın Allah’a ibadet ve kulluk edebilmesi için gereken sosyal yaşamı, huzuru, barışı, özgürlüğü, emniyeti, istikbali temin edebilecek bir yapıda olmalıdır…
Modern dünya anlayışının fıtrata ters düşen tüm dayatmalara karşı geliştireceğimiz bir duruş olmak zorundadır…
Haklı olarak haykırdığımız “dünya beşten büyüktür” çıkışının anlam kazanması için bizim basiretli, ferasetli ve erdemli olmamızı sağlayıp geliştirecek, büyütecek eğitimi, bilimi ve tekniği kendi kodlarımıza göre yeniden üretmeliyiz…
Tüketim toplumundan kanaat toplumuna geçerek kanaat ekonomisini ve infakı yaşam alanlarımızın içinde yaşanır kılmalıyız.
Kabil zihniyetinin bizlere dayattığı içi boş ve fıtratımıza uymayan kavramları “Habil” zihniyetinin insanlığa sunduğu fıtrata uygun kavramlara dönüştüreceğiz ya da “Cüz’i İrademizle” kendi öz kavramlarımızı yeniden üreteceğiz…
Modern dünyanın insanları insanlığa şasi baktıran; nasıl zengin olurum? Sorusunu zihnimizde evirip çevirerek nasıl infak ederim? Nasıl kanaatkar olurum? Sorusuna dönüştürerek, bu sorulara cevap aramayı önemseyip, önemseterek, insanı ekonomik pazar yerine insanlığa, maneviyata sürükleyecek direnci ve kararlılığı göstermeliyiz…
Bu direnç ve kararlılığı modernizmin eğitimiyle eğitilerek ya da eğiterek gösteremeyiz…
Elbette ki “Allahın izni olmaksızın hiçbir nefis için (ölüm) ölmek (yenilgi) yoktur…Ali İmran/145” öyleyse niye ve kimden çekinilir? Niye ve kimden ürkülür ki?
Malcom X’in “cesur olun, korkmayın.Ne korkaklar uzun yaşar, ne de cesurlar erken ölür.” sözünden öte ne ola ki…
O zaman Haydeeee ayağa, vira bismillah…
Selam ve dualarla…
Tevfik BALA
Comments