top of page
  • Yazarın fotoğrafıTevfik BALA

SORUN, SORUMSUZLUĞUMUZ...


Her zamana dile getirdiğimiz ve kamusal alanlarda gündem oluşturmaya çalıştığımız derin mesele, Nebevi bir duruş göstererek Nebevi bir dil geliştirebilmekti… Bu gün itildiğimiz kıyı köşesinden dünyaya bakarken içinden çıkılmaz, yaşanılması zor bu berbat halininim sorumlusu kimlerdir? Diye sorduğumuzda tarih sahnesinden çekilen, medeniyet değerlerini kapalı alanlara hapseden bizler olabilir miyiz? Eğer biz tarih yazmayı, tarih yapmayı, okumayı, düşünmeyi, tefekkür etmeyi bırakmasaydık, insanlar ve yaşadığımız dünya bu kadar çirkef olabilir miydi?

Halifeliği kabul eden bizler “Eşref-i Mahluk” şuuruyla fıtratımıza sahip çıkabilseydik, değerlerimiz israf etmeseydik “Esfel-i Safiline” elbet düşmezdik. Şeref yoksunluğuna düşmeden, güzel yaratılışa ihanet etmeden, başıboş hale özenmeden, mücadeleci yönümüzü büyüterek, aceleci, zayıf, nankör yönümüzü küçülterek halifeliğimize sahip çıksaydık, tarih sahnesinden indirilemez olurduk. Yaratılanların yaşadığı dünya, bu denli iğrenç, çirkef ve katlanılamaz iğrençliklerle dolu olmazdı elbet...

Dünyanın gelmiş olduğu bu durumun da birinci derecede vebalde olan, kaybeden, ziyan eden, kitap yüklü merkeplere dönen, suyuna, sabununa dokunmayan Müslümanlar olur mu? Sorusuna düşünerek, tefekkür ederek ne cevap verebiliriz?

Yeryüzünde; mahlukata ve insana şefkat gösteren tek bir Müslümanın varlığında kıyamet kopmayacaksa ve dayatılan her hangi bir kötülüğe karşı gücü olanın eliyle, diliyle, kalbiyle karşı durması, direnç göstermesi her Müslüman üzerine insani bir görevse ve bunu yerine getiriyorsa, varsın batılı filozoflardan Fukuyama’nın “tarihin sonu” tezi, Huntington’nun “medeniyetler çatışması” tezi dünyanın kamusal alanlarında gündem oluştursa da “bize ne bundan” der, takadımızın üstünü Mevla’ya bırakırız elbet...

“Corona Pandemisiyle” dünyanın siyasi, ekonomik, kültürel sisteminde değişimlerin, yenilenmelerin olacağı gözükürken ümmet coğrafyasının merkezindeki sancıların gün geçtikçe daha da artacağa benziyor.

Yenidünya ve onun içereceği yeni sistem; Orta Doğu, Akdeniz, Afrika üzerinden belirlenecek gibi gözüküyor. Türkiye; ümmet coğrafyasının Nebevi dili olarak yenidünya ve sistemi için gereğini gerektiği gibi söyleyeceğini hem Akdeniz’de, hem de Libya’da tüm dünyaya göstermeye çalışıyor...

Yenidünya ve sisteminin şekillenmeye başladığı Orta Doğu ve Afrika da, Türkiye Çin ile çekişmeye başlıyor. Türkiye’nin Akdeniz ve Libya’daki başarısı, Orta Doğuda, Afrika’da hatta tüm dünyada Türkiye’yi aktif aktör olmaya, tarih yapmaya ve tarih yazmaya başlatacaktır. Bunu gören ABD Türkiye’nin yanında yer alırken; Mısır, İsrail, Fransa, Rusya, BAE karşımızda durarak Türkiye’ye sıkıntı çıkarmaya çalışıyorlar. Türkiye ABD kartını bu sıkıntılı bloğa karşı kullanırken, teslimiyetten de uzak tutacak atılım ve girişimlere de başlamak zorundadır elbet.

Türkiye; Corana sürecinde ki güzel açılımlarıyla yüz otuz ülkeye ayrımsız yaptığı yardımlarla “Ben ‘Ashab-ı Kehf’ uykusundan uyandım ve küllerimden doğuyorum” mesajı vererek, Ümmet coğrafyasının hamisi-ağabeyi olduğunu gösterdi. Geliştirdiği Nebevi bir dille, dünyaya seslenirken, bazen gönül gücünü, bazen de el gücünü kullanmayı sürdürecektir...

Bu işin, artık Lami cimi kalmadı. Türkiye kendi içinde bir bütün olacak ve muhalefeti de bu eşiğe gelecek. Bayrak daha yukarlara çıkarılacak, ümmet coğrafyası ve ümmet sevilecek, Habiller kendi içinde yeniden öz kardeş olacak...

Kurulmak istenilen yenidünya sürecinde, ümmet coğrafyası ve tüm yeryüzü mazlum, mağdur ve madunları Türkiye öncülüğünde toplanıp “dünya beşten büyüktür, milletin olan milletin, ümmetin olan ümmetin olmalıdır” diyerek, yuvarlak bir masa etrafına tüm devletleri toplayacaklar. 11 Şubat 1945 eski dünyanın kuruluşu olan “YALTA” konferansını yeniden konuşacak gücü göstereceklerdir…

Pandemi sonrası, eski aktörlerin yenidünyada uygulamak istedikleri; ID 2020 Projesine, NEOM Kenti Projesine, Avatar 2045 Projesine, İllüminati/On Üç Aileye ve kuracakları sömürü düzenine “DUR” demek zorunluluğu vardır elbet...

Bu iş kolay mı? Elbette ki zor, hem de çok zor ama Halifelik şuurunda olan, medeniyet değerlerini kuşanan, seferden sorumlu olduklarına inanan, samimiyetle Rabbine ram olan, ümmet ve ümmetin öncüsü Türkiye bu imtihanı başarabilir...

Ya Allah, bismillah…

Artık sorun; sorumsuzluğumuz ve de şuursuzluğumuz olmasın...

Selam ve selametle.

Tevfik BALA



11 görüntüleme0 yorum

Comments


bottom of page