Osmanlı en güçlü dönemini yaşarken yeni kıtalar, yeni karalar keşfedildikçe zenginlikler, güçler, topraklar el değiştiriyordu. Büyüklüğü ile umursamaz davranan Osmanlıya/Ümmete karşı sömürü sistemle yeni bir dünya kuruluyordu…
Kuruluş, emekleme, yürüyüş ve yükseliş dönemleri derken insanlık tüketiliyor, insanlar kavruluyor, zadegan mutlu bir azınlık acı hayatlar üzerinde tatlı bir hayat sürdürüyordu. Beş asır kadar uzun bir süre sonra bu modern dünyanın duraklama ve geriye evirilme emarelerinin görülmesi birkaç yıldır gözlerimize takılmaya devam ediyor. Kolay geçemeyeceğe benzeyen sancılı zor bir süreç dünyayı kuşatıyor…
Beş asırlık tarihi serüveni olan devasa sistem artık çatırdıyor, yalpalıyor. Adeta okyanusta seyreden, yükünü ve yolunu tutmuş kocaman bir geminin su almaya başlaması gibi bir durum söz konusu. Evet, gemi su alıyor ve yakın bir gelecekte tüm sistemiyle birlikte batacak gibi görünüyor. Kötü olan taraf ise hepimizin aynı gemide olması ve de batarken de batıracak, çökerken de çöktürecek boyutta olması her kesi derinden düşündürüyor...
Bu bağlamda, dünyanın maruz kaldığı iki büyük dünya savaşı öncesinde, o gün ki dünyada yaşanması imkansız görünen ama yaşatılan olayların daha derini, daha özeli, daha moderni bu gün ki dünyada yaşatılıyor.
Korona Virüsü ile dünya iklimi değişiyor ve karada rüzgarlar sert esiyor, denizlerde ki tsunamiler karayı vuruyor. Ekonomik olmayan birçok sebeplerle devasa ekonomiler, devasa şirketler, kocaman devletler çıkarılan bu fırtınalarda alabora oluyor, su alıyor, batma noktasına ya da el değiştirme noktasına yaklaştırılıyor...
Elbette ki bu gelişmeler, yaşanan olaylar günü birlik değil, son asrın ilk onluk dönemlerinde başlatılmış olarak günümüze nüfus ediyor...
Dünyada ki tüm gizemli yapıların ana kumanda merkezinde yer edinen, kurdurduğu gizemli yapıları ürettiği sistemle beslerken kendisini daha çok besler hale getirerek yenilemez, yıkılamaz bir güç haline gelen “İllüminati” gizemli yapısını kuran “On Üç Aile” bu sıkıntılı süreçlerde gemisini yüzdürme telaşını derinden yaşıyor…
Petrolü, silahı, ilacı, altını/elması ve dünyanın ortak parasını elinde tutan bu aile, kendi içinde anlaşmazlığa düşerek kontrolü altındaki ülkeleri ve bölgesi içindekileri bir birleriyle vuruşturarak kalanlarla yeni bir sistem kurmaya kalkışıyorlar. Silahla, petrolle, ilaçla, Dolarla dayatma, cebren ve hileyle kurdurdukları devletleri, bu devletlerin içinde yetiştirdikleri liderleri ve sermaye sahibi iş adamlarını bitirmeye çalışıyorlar. Görevini ve hizmetini tamamlayanları bir şekilde sistemin dışına iterek sefil bir biçimde ölümle tanıştırılıyor. Kendi atını vuran, ya da bindiği dalı kesen baykuş kovboylar gibi yol alıyorlar...
Amerikan Merkez Bankası FED’i yöneten sekiz ailenin üzerinde bulunan daha güçlü üç aile ve bu ailelerin üzerinde bütün sistemi yöneten iki güçlü ve söz sahibi olan Rothschild ve Rockefeller aileleri ve bu ailelerin yetiştirdiği yüzlerce has kapı kulu-av köpeği konumundaki evlatlarla 236 ülkede arzu endam ediyorlar...
Tüm ekonomik değerleri yıkıcı bir kelime olan korkutucu bir virüsle “The Ekonomist ve Der Spigel” dergilerin derin kurgu ve algı oyunlarıyla bir anda dengeleri, ibreleri değiştirip dünyayı devasa bir hapishaneye çeviriyorlar...
Oppenheimer, Epistein, Maxwel, Sater, Stalley, Brothers, Soros, Bonnon, Dugin, Dahlan, Kıssinger, Gates, Harrari, Prine, Bellore, Pompeo vb gibi iyi beslenilerek büyütülen, güçlü kılınan, parlatılan, görevlerine sadık, sahiplerine kul olmuş av köpekleri üzerinden sistemlerini yürütme derdinde olsalar da eskisi gibi kolay olmadığını da görüyorlar...
Dünyanın tepesindeki bu aileler petrolle liderleri, liderlerle de ülkeleri sömürerek bu gün ki içinden çıkılmaz, her yanı kan ve barut, ceset kokan bir dünyayı kurdukları sistem taşıyamıyor, dayanılmaz bu ağırlık zincirin en zayıf halkasından kopma noktasına gelmiş bulunuyor…
Petrol alabildiğine ucuzlatılıyor, petrolü ucuzlatanlar kendi kendilerini de batırdığını gördükleri halde durmuyorlar. Garip bir el tüm dünyada ekonomik olmayan bir kriz çıkararak, dünya ekonomisini batırıp yeni bir sisteme geçmeye çalışıyor...
Arka planda kimler var? Kimler ne kazanıyor ya da kimler ne kazanacak? Kim ne kadar bu yürüyüşe, bu batışa dayanacak?
Ümmet coğrafyasının petrolü değersiz olursa, ümmetin birlikteliğini bozan bu Arap şeyhleri nasıl bir yol izleyecek? Yenidünyada var olabilecekler mi?
Eğer Arap şeyhlerinin bağları batıdan koparılmaz ise, mahzenlere atılmaz dünya ile irtibatları kesilmezse ümmet coğrafyasının değerleri, ümmetin öz kaynakları yenidünyada yine batılı elitlerin olur ve ümmetin bir araya gelme umudu, ayağa kalkma, karşı durma direnci bir bütünlük gösteremez...
Bu gün yaşanılan geçiz zamanında milletine sırtını çevirmeyen, devlet millet kaynaşmasını iyi yapan, milletini atıl duruma bırakmayan, milletine güvenen, kardeş olmayı başaran, toprağını ekip biçen, öz değerlerine dönmeyi becerenler bu süreçten karlı çıkacak elbet...
Yirmi beş asır geçmişi ve devlet geleneği olan ümmet coğrafyasının hamileri; nebevi kardeşliği büyütecek, nebevi bir dili geliştirerek, ümmetini ve dünya mazlumlarını, ezilenleri bir araya toparlayarak, kucaklayarak adil bir dünyayı kurabilir elbet. Bu, Türkiye’nin atıp kurtulamayacağı, kaçamayacağı ve de taşımak mecburiyetinde olduğu omuzundaki en kadim yüktür...
İnsanlığın huzuru için yeni bir dünya ve yeni bir sistem gerekiyor. Bu sistem, var olan tüm değerleri “İslamileştirmekten” geçiyor…
Türkiye bu yola girmiştir ve bu yolda medeniyet değerleriyle yürümek zorunda olduğunu hissediyor…
Selam olsun bu yüke omuz verenlere, selam olsun bu onurlu yolda yürüyüp seyri sefer edenlere…
Tevfik BALA
Comments