top of page
Yazarın fotoğrafıBülent TOKGÖZ

Tarihin en yakıcı öznesi

Güncelleme tarihi: 24 Mar 2021

Ateşle alâkalı her araştırma ve tefekkür, bereketli geri bildirimlerin habercisi. Odunda, kömürde, petrolde, doğal gazda, içten yanmalı motorlarda, hatta nükleer enerjide ondan aldığımız güçle uygarlığımızı devam ettirdik. En dehşetengiz işkence aleti olarak kullanılması gibi kötü hatıraları olsa da, cehennemin diğer adı olsa da, onsuz bir hayat ocağımızın sönmesi demek.

İlk keşfimiz. Tüm diğer keşiflerimiz onun sayesinde. İnsanın hikâyesinde o kadar merkezî bir yeri var ki, bunu Türkçe aynasında seyretmek heyecan verici: Od; yakacağı odun, yakılan yer otağ, merceğin yaktığı yer odak, odun yakıldığı yer ocak. Od merkezde, tüm diğerleri onun etrafında. Öteki dillerde de iz sürülse benzer bağlamlara varılabilir.

Evrimcilerin piri Darwin, onun keşfini “İnsanlık tarihinde konuşmadan sonraki en mühim keşif” olarak tanımlamakta haksız mı? Gerçi o insandan çok çok evvel de vardı. Bilimin ulaşabildiği ilk yangın 420 milyon yıl önce gerçekleşmiş. 345 milyon yıl öncesine ait kapsamlı orman yangınlarının varlığı tespit edilebilmiş. O dönemlerde oksijen seviyesinin bugünkünden yüksek olmasından ötürü yangınlar daha sıcak ve sıklıklaymış. Dinozorların dünyasında, henüz çiçekli bitkiler yeni yeni serpilirken, gezegenin dört bir yanı yangınlarla kavruluyormuş. 90 milyon yıl evvel çoğalmak için ateşe ihtiyaç duyan bazı çam ağaçları ve okaliptüslerin geliştiği söyleniyor. 7 milyon yıl evvel Afrika savanalarının oluşumu da ateşle ilişkilendiriliyor. Buna göre, ateş olmasa savanalar çalılık ve ormana dönüşecekti… Belki de ilk tanışma orada gerçekleşti.

Huşeng ve yılan

Yıldırım düşmesiyle ortaya çıkan muhteşem manzarayı seyrederken mi, volkanik bir patlamayı müteakiben mi, yoksa İran efsanesindeki Huşeng’in bir yılanla karşılaştığında attığı taşın başka bir taşa çarpıp kıvılcım çıkarması rivayetindeki gibi kazara mı ilk tanışmanın gerçekleştiği bir sır olarak kalacak. Şu var ki, ateşin barındırdığı tehlikeleri ve imkânları insandan başka canlılar da fark etmişti.

Sözgelimi Avustralyalı Ateş Şahini, orman yangınlarını gözetler ve alevlerden kaçan sürüngen ve omurgalıları avlar. Diğer yırtıcılar da kaçan ve yaralı hayvanları pusuya düşürmek için yangınlardan yararlanır. İnsanlar, diğer avcılar gibi pusu kurarken yangında pişmiş hayvanları yediklerinde ateşin nelere kadir olduğuna hayret ederek aydınlandılar muhtemelen.Gelgelelim, derhal mağaralarına dönüp ellerine aldıkları sopayı bir yerlere sürterek ateş yakmayı başardıklarını düşünmek de elbette ki safdillik. Yemişleri topladıkları gibi ateşi de tabiattan aldılar. Yanar hâldeki odunları ve közleri mağaralarına götürüp üzerine kuru dallar taşıyarak ateşin sürekliliğini sağladılar.

Spekülatif bir arazi

Ne zaman? İşte orası muamma. Malûmdur ki, tarihte ne kadar geriye gidilirse kesinlikler o kadar azalır. İşin içine “yaradılış mı, evrim mi?” tartışması da doğrudan müdahil olunca, neyin bilimsel, neyin ideolojik olduğunu ayırt etmek daha bir güçleşir. Bilim kilisesi, tüm şubeleri ve ruhban sınıfıyla evrimcidir. Evrim akidesine mugayir herhangi bir fikrin bilim çevrelerinde dolaşıma girebilmesi muhaldir. Şu var ki, evrimci olmayan çevrelerde de bu barikatı aşmak, insanın kökeni ve ilk çağlarına dair hakikatlere ulaşmak gibi sistematik bir heves ve iradeden söz etmek pek mümkün değil. Yaradılışçılar, neredeyse ateşin bulunuşundan beri, sözü ve sahayı evrimcilere bırakmış durumdalar. Veriler de Darwincilere ait, yorumlar da. Hepimiz onların yalancılarıyız.

İnsanın ateşi kullanması ile ateşi kontrol altına alması arasında ayrım gözetmekle birlikte bilim, ikisi için de çok eski tarihler vermekte, çok büyük rakamlar telaffuz etmektedir. Yüz binlerce, hatta milyonlarca yıl. Tarihi o kadar eskiye çekme gayretiyle evrimci dünya görüşü arasındaki mutabakat dikkatlerden kaçmamakta ve son derece spekülatif bir arazide dolaşıldığı bazı bilim insanlarınca da itiraf edilmektedir. Ateş ve kül emarelerinin ne derece doğru yorumlandığı, birbiriyle çelişen görüşlere bakıldığında sahiden de şüpheli.


Star Gazetesi- Açık Görüş

18 görüntüleme0 yorum

Comments


bottom of page